Endgame

Love hinders death. Love is life. 

All, everything that I understand, I understand only because I love. 

Everything is, everything exists, only because I love. Everything is united by it alone. Love is God, and to die means that I, a particle of love, shall return to the general and eternal source.

by Leo Tolstoy from War and Peace

Oyun Öngörüsü


Portal oyunu uzay-zamanda ışınlanma üzerine kuruluydu, buna ek olarak hafif de olsa eğlenceli bir senaryosu vardı.


Portal 2 ise aynı fiziksel olayın zihni biraz daha gıdıklayan bir haline, bunun yanında da çok daha detaylı ve olayların geçmişine de göz atan bir senaryoya sahipti.


Bu gelişim çizgisini zihnimde izleyerek, henüz çıkıp çıkmayacağı ile ilgili bir fikrim olmayan Portal 3 hakkındaki öngörümü burada paylaşıyorum. Buraya  yazayım ki yarın bir gün "ben demiştim olm" dediğimde dayanak gösterecek bir belge olsun elimde.

Her neyse, diyeceğim odur ki, her nasıl Portal ve Portal 2 fiziksel ışınlanma üzerine kurulu idiyse, Portal 3'te işin içine zaman boyutu da girecek. Bulmacalarda doğru yere ışınlanmanın yanında doğru zamana ya da doğru yere doğru zamanda ışınlanmak önemli olacak.

Demedi demeyin.

Potato.

3 Aralık İzmir

Arka plan müziği:


Beppo

Beppo, daha gün doğmadan kalkar, gıcırdayan eski bisikletine atlar ve kentin bir ucuna kadar uzun bir yol alırdı. Orada öteki arkadaşlarıyla beraber, kendisine bir süpürge verilip temizleyeceği sokağın ismi söyleninceye kadar beklerdi. Beppo, kentin uykuda olduğu bu sabah saatlerini çok severdi. Görevini severek ve eksiksizce yerine getirirdi. Yaptığı işin çok önemli bir iş olduğunu bilirdi.

Sokağı süpürürken yavaş, ama belli bir tempoyla çalışırdı. Her adımda bir nefes alır, her nefeste bir süpürge sallardı.

Bir adım - bir nefes - bir süpürge. Bir adım - bir nefes - bir süpürge. Böyle sürüp giderdi. Arada bir durur ve önüne bakarak düşünürdü. Sonra tekrar bir adım - bir nefes - bir süpürge.

Böylece önünde kirli, arkasında tertemiz bir yol uzanırken yürümeye devam eder ve aklına binbir türlü düşünce gelirdi. Ama bunlar, rüyadaki renkler ya da anlatılması güç özel kokular gibi şekilsiz ve sözsüz düşüncelerdi.

İşi bittikten sonra Momo'ya gider ve otururlarken aklından geçenleri ona anlatırdı. Momo kendine özgü tarzıyla onu dinlerken Beppo'nun da dili çözülür ve sözcükler yerli yerine otururdu. 

"Bak Momo" derdi, "ne oluyor, biliyor musun? Bazen önüme upuzun bir cadde çıkıyor. Öyle uzun ki, insan bunun sonu gelmez sanıyor." 

Beppo bu kadarcık laftan sonra bile önüne bakarak bir süre susar, sonra devam ederdi: "O zaman acele etmeye başlıyorsun. Gittikçe daha çok acele ediyor insan. Daha hızlı ve daha gayretli çalışıyorsun; sonunda nefesin kesilip güçsüz kalıyorsun. Ve cadde hala upuzun bir şekilde seni bekliyor."

Susup biraz daha düşündükten sonra sürdürdü konuşmasını: "İnsan caddenin tamamına bakıp hemen bir karara varmamalı. Her zaman adım adım ilerlemeli. Sürekli olarak bir adım sonrasını düşünmeli, bir adım, sonra derin bir nefes, sonra bir süpürge. İşte o zaman hayat zevkli olur. Önemli olan işini iyi yapmaktır. Öyle de olmalı."

Uzun bir susup yeniden konuşmaya başladı: "Bir de bakarsın ki, adım adım bütün yolu bitirmişsin. Nasıl olduğunu anlamadan ve yorulmadan."

Başını önüne eğip sözünü noktaladı: "Önemli olan da budur."

Alıntı: "Momo," Michael Ende, Kabalcı Yayınevi, 2004

İzmir İnsanı

İzmir ve izmirlilerle ilgili söylenegelmiş birçok şey var. Kızlarının güzel oluşundan, şehrin gavur oluşuna kadar türlü konularda envai çeşit yorum var. Ben burada 6 yıldır yaşadığım bu güzel şehirle ilgili deneyimlerime dayanan ve sabah sabah aklıma gelen noktaları paylaşıyorum:


Bu şehirde insanlar çoğunlukla sıraya girmeyi bilmiyor. Ankara metrosunda, İstanbul metrosunda insanlar inenlere öncelik tanıyor, inmelerini bekledikten sonra usul usul biniyor. İzmir'de ise durum "This is Sparta!". Metro kapısı açıldığı anda bekleyenler inenlerin içinden geçmeye çalışıyor, meydan muharebesi resmen. İtiş kakış, söylenenler, küfredenler, cıkcıkcıklayanlar. İşin garibi, binerken ya allah modunda inenlerin üzerine gidenler bu sefer kendileri inerken üzerlerine gelinince kendileri cıkcıklamaya başlıyor. Değişik bir kısır döngü...
Bunun paralelinde, yeni ergenlerde toplu taşımada en temel ve en geleneksel olaylardan biri olan yaşlılara/ihtiyacı olanlara "yer verme" tamamen yok. Yok öyle bir şey. Yok. Hiç olmadı. İki büklüm bastonlu amcalar ayakta giderken 15 santim mesafede -havanın soğuk olmasına karşın sadece kolları sıvalı bir gömlek giyen- çocukların güle oynaya oturmalarına çok şahit oldum.


Bu şehirde her şey ama her şey gecikiyor. 10.00'daki toplantı 10.20'de başlıyor, 15.00'de bitmesi gereken ders 15.15'de bitiyor. 20.00'deki konser 20.30'da başlıyor. Dışarıdan bakıldığında "oh rahatlık işte ne güzel" diye düşünmek kolay ama işin içine girildiğinden gerçekten ama GERÇEKTEN sinir bozucu oluyor bir süre sonra. Muhteşem bir disiplinsizliğin ve zekasız bir saygısızlığın harika birleşimi. 


Bu şehirde eğlence anlayışının neredeyse tamamı yeme içme ve vitrin oluşturma üzerine kurulu. Kafeler, restoranlar, trend restoranlar, oturulunca gözükülen, caka satılan mekanlar, vb. Bunların mevcut olmasıyla ilgili bir sorun yok, ama mekanların yüzde 95'inin bu klasmanda olması ilginç bir dengesizlik. 


Bütün bunları bir araya getirince şehirdeki devlet dairelerinde çalışan memurlar da gerçek üstü bir tembelliğe ve iş yapmazlığa ulaşıyor. Öğle arasından önce yarım saat erken kaybolup, yemekten sonra yarım saat geç beliriyorlar. Mesai sonu da bu şekilde. Cuma öğleden sonra zaten bütün odalar boş. Hatta bazı günler uydurma bahanelerle hiç işe gelmeyenleri de şahsen görüyorum. Gelenler de saksı rolünü başarıyla ortaya koyuyor. Meşgül gözüküp World of Warcraft oynayan öğrenci işleri görevlisini kendi gözlerimle gördüm. 


İzmir'de ve çevre ilçelerde ustalar iş yapmak istemiyor. Musluk mu bozuldu? Salona dolap mı çakılacak? Usta gelmez. Gelmek istemez. Düğünü vardır. Çocuğu hastadır. Canı istemiyordur. O iş yapacak, işini yapacak, siz üzerine para vereceksiniz, bunun farkındadır belki ama çalışmaya üşenir. Gelmez. Çalışmaz.


Bu şehirde delirmiş yaşlılar var. Gerçekten. Ama neye delireceklerini şaşırmışlar. Mesela diyelim ki bir kavşakta trafik sıkışıyor, otobüs güç bela ilerlemeye çalışırken sert bir fren, kornalar, ortam geriliyor. Hemen biri patlatıyor: "İşte hükümet yüzünden onlar yaptı hep höhöölölööö." Lan oğlum bi dur, bi soluklan. Of. 


Ya da terminalde otobüse bagajınızı vereceksiniz, otobüslerin arasındaki dar boşlukta muavine çantanızı uzatıyorsunuz "abi 34 numaradayım, garajda inicem" derken başka bir delirmiş yaşlı "evlat benim bagaj fişimi vermedin, benim yerimde bir kadın oturuyo, hükümet yüzünden onlar yaptı hep höhöölölööö." diye krize giriyor. Şu amcayı oturtun en öne, verin çayını topkekini soluklansın.


Şehir güzel. Gerçekten görülecek yerler, izlenecek güzel manzaralar var. Lakin bunun bende edindirdiği izlenim, hani "İstanbul'un başına gelen en kötü şey Türkler" derler ya, İzmir'in de başına gelmiş en kötü şey tembeller. Her şey lafta. Diller pabuç.


4 Kasım İzmir

Doğanın Pili Bitmesin - Atık Piller Çöp Değildir

www.tap.org.tr adresine girerek ücretsiz olarak atık pil toplama malzemesi talep edebilir ya da biriktirdiğiniz atık pillerin ücretsiz olarak teslim alınmasını isteyebilirsiniz.



atık piller çöp değildir!

Sevdiklerime Selam Gönderiyorum

Bugün Süleyman'la telefonda konuşuyorduk (Süleyman derken Sülo anlamında).

SM Nasıl Yapılır: Hezeyanlar 2

SM ve viral alanındaki çarpıcı çalışmalarımdan sonra, bir sonraki adım doğal olarak twitter dünyasını sarsmak oldu.

SM Nasıl Yapılır: Hezeyanlar 1

Sosyal medya deyince aklıma ilk gelen isim haliyle Işıl. E ben de boş durmuyorum lakin. O anlatırken maç dinlemiyorum içimden.

Böyledir gaza gelişim. Bildiklerimi pratiğe dökesim geldi.

Çile Bülbülüm Çile

Sabah 0726'da dolmuştan iner inmez personel servisinin arka tamponunun sağ köşesini caddenin uzak ucunda görmekle birlikte servisi kaçırmış olma gerçeği ile yüzleşmek. [Dolmuş 1.25 TL]

Tatilin Yan Etkileri 1: Filmler

Tatilimizi ve gezileri komple anlatacak bir yazı yazmam mümkün değil, zira başım deli ağrıyor yine. O yüzden bu gezilerin eğlenceli/ilginç aspect'lerini anlatıcam. İlk olarak filmler. 

Gezen Gezene!

Şu sıralar ben de dahil olmak üzere tanıdığım bir çok kişi hareket halinde. Madem havalar ısındı yamuluyoruz, o zaman neden deliler gibi oradan oraya gitmiyoruz da iyice pestilimiz çıkmıyor zihniyeti herhalde.

Bir Fütürist Olarak Can

Bilim ve teknoloji dünyasına yön vermeye devam ediyorum.

Şarkı Sözlerindeki Doktora in a Galaxy Far, Far Away

Daft Punk sizler için seslendiriyor:

1998'den 2011'e

Üniversiteye gireli 13 yıl olmuş, manzara aynı.

Cansu

Kardeşimle aramda 12 yaş fark olduğu için doğal bir matematiğin sonucu olarak benim 16-17 yaşlarım onun 4-5 yaşlarına denk geldi. Ben o sırada o zamanlar ÖSS ve ÖYS olarak adlandırılan sınavlara çalışıyordum, o da sayı saymayı öğrenmeye çabalıyordu. 

En güzel yeri

Hayat felsefem budur:


Evet.

Chestnut.

20 Haziran İzmir

Bilimsel ve Teknolojik Tespitler Vol.1

Günümüz müzik endüstrisinin en büyük sorunu korsan falan degil, dügümlenen ve on saatte açılmayan kulaklıklardır.

İtirazı olan?

Cheerios

10 Haziran İzmir

Sosyal Tespitler Vol. 1

Smartphone'lar cikti.

Erkekler modelleri arastirdi, karar verdi, aldi, en uygun uygulamalari yukledi.

Alisveris merkezleri hem kadinlar hem de erkekler icin daha rahat bir hale geldi.


Quod erat demonstrandum.

Cheesy.

4 Haziran Izmir

Sevgili Doktora,

Ne güzel bir insandım



Şimdi ne haldeyim



Bit ulan artık bit!

[Buraya okkalı bir küfür ve bir kaç ünlem işareti gelecek]

Cheetos.

2 Haziran İzmir

Şiirsel Yaklaşımlar - 1


can can diye isildadi,
bu name aslen isil'dandi. 
bekledigi yollardan, 
gelen acep ne candi, 
dört gözle bekledigimiz, 
bu can da nese sacti, 
haydin gelin kaynasalim, 
hep birlikte söyleselim, 
halimizle halleselim, 
sevinclere bürünelim, 
bir olalim bazi bazi, 
assiz karni doymaz, 
isilsiz günü agarmaz, 
sevenlere dayanmaz, 
bu yürek bazi bazi, 
nazarlardan sakinila, 
kem gözlere batirila, 
bu isil kiliciyla, 
star wars gibi bazi bazi, 
gelin canlar birleselim, 
hepbirlikte söyleselim, 
cana giden canan gibi, 
isil isil gülüselim ,
bu garibe söz düsmez, 
zat-i sahanelerinize söz yetmez,
haydan gelen nere gitmez, 
gel bulalim bazi bazi. 

Romantik Hayaller - 1

Mahir, Sukru, Suleyman ayni proje icin bir araya gelse, Isil dunyaya duyursa, yazilar yazsa, Fevzi tanitim icin filmler, Emre fotograflar cekse, Narin ve Bertan gorseller hazirlasa, Umut ve Bora muzikler yapsa, Emrah her aciktigimizda yemeksepeti'ne gomdurse, Birol Abi lafi koysa...

Sirket yemegi diye bir sey olmasa, bulusmak takilmak zaten olagan olsa.

Hayat bayram olsa.

Saf hayaller kuruyorum bazen.

Cheers.

18 Nisan Izmir

Şarkı Sözlerindeki Doktora Strikes Back

Beyaz giyme toz olur
Siyah giyme söz olur
Gel beraber gezelim
Muradımız tez olur


Cheers.


30 Ocak İzmir

Bir okul var, o okulda...

Okul için okulun öğrencisi olarak yapmakta olduğunuz Tübitak projesinin bursunu alabilmek için okulun bir biriminden öğrenci belgesi alıp, öğrenci belgesine "aslı gibidir" yaptırıp, başka bir birimde imzalatıp, sonra o belgeyi, diğer bir belgeyle birlikte okulun daha başka bir birimine teslim etmeniz gerekiyor.

(Üstteki cümledeki bütün "okul"lar aynı okuldan bahsetmektedir.)

Cheers.

26 Ocak İzmir

Yakın Tarih: Alternatif Diyaloglar


-Olm Eduardo baksana bi
-N'oldu Mark ne var?
-Bizim siteye reklam alsak diyorum, üç beş para kazanırız
-Ne gerek var ya, salla takılıyoruz güzel güzel. O kadar da güzel olmadı bence site.
-Valla mı diyosun? İyi o zaman ya kaldırıyorum yarın sabah, benim de içime sinmemişti. Boşu boşuna da üç ödevi boş geçtim, hem haftaya midterm var stokastikten..

O gece Mark yarım saat kadar komik kedi resimlerine baktı, maillerini son bir kez kontrol ettikten sonra kitabını eline aldı ve yatağa girdi. Eduardo uyuduğunda ise saat gece yarısını geçeli yarım saat kadar oluyordu.

Sonraki 10 yıl boyunca insanlığın yaratıcılığında büyük bir patlama yaşandı. İş gücü ve verimlilik öngörülmeyen seviyelere çıktı. Türkiye'de kitap okuma oranları cumhuriyet tarihinin en yüksek seviyelerine ulaştı. İnsanlar film tab ettirmeye, fotoğraf albümlerine yeni fotoğraflar eklemeye devam etti. Fotoğrafların çoğunun arkasında zor okunan el yazılarıyla tarih ve çekildiği yer yazılıydı.

Cheers.

20 Ocak İzmir

İlk Üç Dizi

Umut geçen gün telefonda Battlestar Galactica hakkında "mutlaka izle, ilk üç dizi arasına girer" dedi.

Bugün bu aklıma geldi ve kendim için ilk üç dizi sıralaması yaptım. Battlestar'ı henüz izlemediğim için onun hakkında bir fikrim yok. İzlersem, aşağıda vereceğim listede problem çıkar kesin. Çünkü hem bu aşağıdaki üçünden herhangi birini hayatta silmem, hem de Umut'un zevkine güveniyorum. Her neyse, şimdi henüz oluşmayan sorunların çözümlerini düşünmeyelim.

Kişisel "ilk üç dizi" listem. Sıralama değil liste, çünkü bunlara 1-2-3 yapamadım. Buyrun, alfabetik sırayla:

Avatar - The Last Airbender
Band of Brothers
House M.D.

Artık dünya farklı bir yer.

Cheers.

15 Ocak İzmir

Kafam Karıştı Yine

Bir tane telefon olsun, bir tane bilgisayar, bir tane araba mesela. Apple'ın yaptığı gibi. Ama sırf Apple'la sınırlı değil, cihazların aparatların geneli böyle olsun. Seçmek zorunda kalmayalım, uyumluluk yaratmaya çalışmayalım. Gereksiz sorular sormayalım, saatlerce düşünüp taşınmayalım. "Telefon" diye birşey olsun. "iPhone" + "3G" + "S" ya da "Nokia" + "E71" + "i" ya da "Crea" + "NU4" + "27" gibi şeyler olmasın. "Telefon" olsun, "laptop" olsun.

Uğraşmayalım böyle şeylerle, işimize gücümüze bakalım.

Evet.

Cheers.

7 Ocak İzmir

Evde

Bu akşam evde oturdum.

Sudan çıkmış balığa döndüm. Yılbaşı tatilinde Ankara'daki ve dönüşte İzmir'deki çoşkulu kalabalıklardan, neşeli aile sofralarından sonra elimde sağlığın zirvesinden kopup gelmiş sandviçimle armut gibi kaldım. Phoebe'nin laf arasında söylediği bir söz vardı "I can hear the voices in my head again" diye. Biraz öyle oldu galiba. Bakındım, her şey yerli yerinde, sapasağlam.

Sprite manyağı oldum. Oral fixation oldu sanırım bu içecek bende. Belki de yazdan kalan, eve gelince rahatlatıcı bir şey içme alışkanlığıdır. Azaltmaya çalışıyorum.

Simülasyonun kendisi oldum. Harddiskimin bağlantı kablosunu okulda unutunca Merlin hayallerim suya düştü ve kendimi bir anda Matlab'ın gizemli dünyasında buldum. Adının açıklanmasını istemeyen bir akademisyenle iki gündür sürekli server'a bağlıyız, sisteme abandığı anları anlayabiliyorum artık, sanırım o da benimkileri farkediyordur. Ortak internete abanan arsız komşu psikolojisinden kurtulamadım.

Önce üşüdüm, sonra ısındım. Ev mis gibi ama hava 15 derecenin altına inince donanza durumları olabiliyor. İzmir sıcak memleket olduğu için çoğu evde merkezî ısıtma olmamasından mütevellit tamamı sıcak olan bir ev çok rastlanan bir şey değil. Az daha sabredersek olacak. Ufo denen hayvansı ısıtıcı ya da benim "üflengeç" demeyi tercih ettiğim daha insanî olan ısıtıcı durumu kurtarıyor. Hem n'olacak, onlar da olmazsa shmuggle icad oldu efendiler!

Nostaljik aşklara yelken açtım. "Arkadaşımla" ev telefonundan konuşmanın tadını yeniden yakaladım. Akustik özlemler yaşadım. Cep telefonu operatörlerinin oyuncağı olmuşuz resmen. Ev telefonu ne kadar net ses ileten bir cihazmış, o ne basit ve ne muhteşem bir teknolojiymiş. Graham Bell'i yaratan yüce rabbim.

Playstation'ıma uzaktan baktım. Yok ki bir Umut, bir Serkan, turnuva yapılsın, ellere verilsin, tartışma büyüsün, kavga çıksın, Serkan dövülsün falan. Özledim lan. Dur ama Guitar Hero Metallica var ayıptır söylemesi. Zahirî şöhret aç kollarını!

Kuzenimi özledim. En son ne zaman, nerede gördüğümü hatırlayamadığım kuzenimin dünyanın diğer tarafından gönderdiği maili okudum. Ne kadar özlediğimi farkettim. Hemen ardından da Işıl'ın maile yazdığı cevapla kahkahalara boğuldum. Ailemi ve aile duygusunu ne kadar sevdiğimi farkettim.

Tek bir gecede Pazar günü hissiyatına yakın bir duyguya geçtim sanırım. Güzel. Gerçi tam olarak Pazar değil. Ama zaten adı da Pazar değil, Pazartesi. Soğuk espri.

Günün sonunda yatıp gözlerini kapatırken ne kadar da gerçekçi bir dünya hissi. Yatağın içi yavaşça ısınırken uyuşan ve usul usul kaybolan zihin. Rüyaya dalış, Avatar State'e geçiş.


Cheers.

3 Ocak İzmir